
Taşların Terapi ile Tedavi Edici Özellikleri
Taşların terapi ile tedavi edici özelliklerini anlayabilmek için aşağıdaki soruların yanıtını bilmemiz gerekmektedir.
Bilimsel terminolojileri kullanmaktan kaçınsak da, bu terimlerin basit açıklamalarla
bilinmesi önemlidir.
Mineral nedir?
Mineral, belirli kimyasal ve fiziksel yapıya sahip doğal bir bileşimdir.
Mineraller oda sıcaklığında sıvı halde olan Civa’nın dışında kristal yapıya
sahip olan katı oluşumlardır. En çok göze çarpan mineral örnekleri kristaller,
kayalar ve taşlardır.
Kristal nedir?
Minerallerin yapılandığı bloklardır. Mineraller ne kadar parçalanırlarsa
parçalansınlar aynı özle kalan şekillere sahiptirler. Kristal yapı; Bu terim
atomların kristalin içinde nasıl aranje olduklarını açıklar ‘’Birim yapı’’ Kristalin
paçalanabilir en küçük parçasıdır.
Kaya ve taş nedir?
Minerallerin spesiftik kombinasyonundan meydana gelirler. Onu meydana
getiren kristallerin farklı konumlarda aynı şekilde kalmamasına rağmen sonuçta
bu zengin mineraller teknik olarak kaya ve taş adını alırlar.
Element nedir?
Bir element’i açıklamak gerekirse sadece bir madde içerir. Çoğu büyük
ölçüde ender olmasına rağmen doğal 90 element vardır ve neredeyse günlük
hayatta karşımıza çıkan her şeyin temeli bu az sayıdaki elementten meydana
gelir. Molekül nedir? Molekül bir kimyasalın bir reaksiyon sırasında tüm
özelliklerini alabilecek en küçük parçasıdır. Molelüller iki ya da daha fazla
atomdan meydana gelir. Örneğin klor iki atomda ya da daha fazla farklı
elementle karşımıza çıkar.
Atom nedir?
Atom bir elementin aynı özelliğini taşıyabilen en küçük parçacığıdır. Her
elementin kendine has bir atomu vardır. En basit atom evrenin başlıca gazlarından
biri olan hidrojenindir. Atomlar daha çok küçük solar sistemlere benzerler. Her
birinin güneşin çevresindeki gezegenleri andıran elektronları vardır. Mineralin
ışık (renk ve enerji) yayması da, minerali oluşturan elementin atom yapısındaki
elektronlar nedeniyledir. Her atomda, elektron sayısı ne olursa olsun, çekirdek
çevresinde elektronlar için yedi yörünge bulunur. Elektronların bu yörüngelerde
yerleşim sistemi de her elementte, (mineral yapısında) farklı farklıdır. Ve
elektronlar, kararlı yörüngelerinde belirli bir enerji düzeyinde bulunurlar. Işığı
ve ısıyı da meydana getiren elektronların enerji seviyelerindeki değişiklikler,
minerallerin ve çevremizdeki herşeyin renklerinede sebep olduğunu, ancak tam
olarak anlayabilmek için ışığın kendi doğasını incelememiz gerekiyor.
Gezegenimiz için gerekli olan elektronların kaynağının, Güneş olduğunu hatırlatılmasının
anlamı olmaz sanırım. Yukarda değindiğimiz konuların özünde, evrendeki diğer
varlıklar gibi bedenimizde atomlardan oluşur. Ve her mineralin kendine ait bir
atomu, her atomunda kendine ait bir elektronu olduğunu hatırlamış olduk.
Gezegenimize ulaşabilen 400 000 farklı elektron (Enerji) ulaştığı tahmin
edilmektedir, bunun 160 000’i Güneş’ten (bu rakkama Mart başından Eylül sonuna
kadar ulaşır) geri kalan kısmı ise evrenin değişik yerlerinden gelen
enerjilerdir, bu enerjilerin tamamı negatif olarak tanımlanır. Enerjiyi ‘’İnsan’’
boyutunda değerlendirdiğimiz de insan bedeninin karmaşık enerji boyutları olduğunu
görürüz. Ancak şunu gayet iyi anlğyoruzki, her oluşumda atomların varlığı ve
dolayısıyla minerallerin oluşumu her şeyde olduğu gibi tüm canlılarda ve insan
yapısında da mevcut, ancak bu minerallerin hangi organımızın hücre yapısında
veya dokusunda olduğu bilimsel çalışmalarla artık bilinmekte,ve bu minerallerin
eksiklikleri ya da fazlalıkları ne gibi sorunlara yol açacağı ve neyin bu
minerallerin azalmasına veya çoğalmasına sebeb olduğu artık modern bilim
sayesinde biliyoruz. (Bunları incelemek isteyenler mineraller
bölümüne bakabilirler.)
Artık şunu da gayet iyi biliyoruz ki, minerallerin atom yapısındaki kimyasal reaksiyonların
oluşumu elektronlar vasıtasıyla gerçekleşiyor. Dünya’daki tüm canlı ve cansızların
ve dolayısıyla insanların oluıumunda rol oynayan minerallerin elektronları
(bizim güneş enerjisi olarak bildiğimiz) Güneş’ten gelmektedir, (bunun aksi
durumlarda oluşan hücreler bedenimiz tarafından hoş karşılanmaz) ve Dünyanın
üstünden altına, altıdan üstüne manyetik bir sistem elektronların devamlılıklarını
sağlamaktadır. Canlıların ve Insanların yapılarındaki hücrelerin oluşumundaki
mineral atomları manyetik etkilerini yaratabilmek için elektronlarını
‘’Aura’ları’’ ile alırlar, ( bunu enerjiler bölümünde detaylı bir şekilde
bulabilirsiniz ) ancak auraların kapanmaması veya örtülmemesi gerekir, bunun
aksi bir durum oluştuğunda bitkilerde olduğu gibi (güneş alması gereken
bitkilerin gölgede veya kapalı ortamlarda kalması durumlarında yaşadıkları
olumsuzluklar) ya çelimsiz gelişecekler ya da hastalıklarla boğuşacaklar. Insanların
modern yaşamda ve hava şartlarında auralarını( vücudun tamamı) kapatmamak gibi
bir şansları yok, ancak yaz aylarında deniz kenarlarında güneş banyosu
yapabilenlerin dışında. Bizler mineral eksikliğini veya fazlalığını organlarımızın
sağlık sorunları ortaya çıktığında anlayabiliyoruz ve bu durumlarda bize düşen
en yakın bir sağlık kuruluşuna (Modern Tıp) başvurmak olacaktır. Ancak böyle
durumlara sıkça maruz kalmamak adına ve böyle durumlarda tedaviye destek amaçlı,
mineralleri modern teknolejinin araştırmaları sonuçu sabit olan taşlardan
faydalanabiliriz. Bunu yaparken, her şeyde olduğu gibi bu konuda da belirli
kurallar vardır bildiğiniz gibi, burada birinci kural taşların orjinal olması,
ikinci kural taşların içindeki minerallerin kesin olarak bilinmesi, üçüncü
kural taşın içindeki mineraller kullanılacak bölgeye uygun olması, dördüncü
kural hangi ölçüde ve ne kadar süre ve sıklıkta kullanılmalıdır. Birde böyle
durumlara maruz kalmamak için alınması gereken tedbirler var, bunun için
birinci kural Güneş’le barışık olmak, ikinci kural bedenimiz için faydalı olan
enerjileri (Elektronları) yaşadığımız ortama çekmek için gerekli mineralli taşları
yaşadığımız ortamlarda bulundurmak, üçüncü kural ise bizim bedenimizi olumsuz
etkileyecek ve ileride istenmeyen sonuçlara neden olacak olumsuzlukları önlemek
için, ilgili mineralli taşları yaşadığımız ortamlarda bulundurmamız
gerekmektedir.
Bunlardan birkaçını şöyle özetleyebiliriz. Ametist, bizleri negatif ve gece
enerjilerinden korur. Pembe kuvars, yaşadığımız ortamlardaki elektrikli ve
elektronik aletlerin sıçrattığı elektrik elektronlarından korur ve kanın
dengeli oluşmasını sağlar. Kristal Kuvars, ise bizi baz istasyonlarının,
kablosuz internet ve cep telefonlarının yaydığı negatif enerjileri çekerek
vücudumuzda oluşması muhtemel olumsuzluklardan korur.
Akik, Dünya ağırlığının % 27, 7’sini oluşturan Silisyum’dan (Si) oluşmuş bir mineralli taştır.
Insan bedeninde çok az bulunan bu mineral, hücre zarlarını ve dokuları
güçlendirir. Böylelikle kanamaları ve erken yaşlanmayı önler. Beyin yorgunluğunu
giderir. Yaraların çabuk iyileşmesine yadım eder. Silisyum eksikliği, kemik, kıkırdak
ve bağ dokularının bozulmasına ve dolayısıyla büyüme ve gelişme bozukluklarına
yol açabilir. Fazlalığı ise böbreklerin taş üretmesine neden olduğu gibi
gözlerde katarak ve damarlarda pilakaların oluşmasında da önemli rol oynar.
Silisyumun dengeli oluşumu için taş yaşadığımız mekanlarda bulundurulması
tavsiye edilen dördüncü taş olarak gürülür. Yaşam enerjileri, fiziksel düzeyde
madde olarak görülür, ruhsal düzeyde ise cesaret, zevk, şevkat gibi değişik
duygu ve davranış şekilleriyle kendini belli eder. Bizim, taşlarla, diğer
insanlarla veya etrafımızdaki nesnelerle olan bu enerjik etkileşimler,
kendimizi bazı ortamlarda huzurlu, bazılarında ise huzursuz hissetmemize yol
açar. ‘’Kristal Terapi’’ Insanı bir bütün olarak görür ve sadece o sıra düzenli
çalışmayan tek bir organla ilgilenmez. Burada amaç sadece hastalanmış organa
ilaç vererek tedavi etmek yerine, tüm organizmanın dengesini tekrar kurarak,
iyileşmesini sağlamaktır. Burada enerji akımının kusursuz bir şekilde olması
çok büyük bir rol oynar. Bu sebepten dolayı hastalıklar, enerji akımındaki,
(yukarda belirtilen sebebler nedeni ile) blokajlar yani tıkanmalar görülür ve
tedavi sürecinde eses amaç bu tıkanmaları çözmek ve yok etmektir. Aslında
sistem çok basit, taşın veya kristalin atomlarını bir araya getiren ve onların
doğal oluşum şekillerine neden olan manyetik etkiden faydalanmak. Buna bir
örnek vermek gerekirse; diyelimki vücudumuzda demir eksikliği mevcut, güneş
enerjisi olarak bildiğimiz elektronları aura’mızdan alırken vücudumuzda var
olan mileraller kadarını alırız eksik olan mineral tamamlanmaz, işte burada
gereken mineralin eksikliğini tamamlamak için zorlayıcı etki yapan mineralli taşları
auramıza temas edecek şekilde kullanmamız gerekmektedir. Konuya örnek teşkil
eden demir minerali için bir hematit taşı taklır ve beynimizin programındaki
demir minerali algısı daha fazla demir minerali alınmasına zorlanır, bu başarıldığında
yediklerimizden vücudumuza demir minerali alınır ve vücudumuzda demirin eksikliği
ile oluşan olumsuzluklar giderilmeye çalışılır.
Önleyici ve alternatif tedavide yeni ufukların açılmasına neden olan bu taşlar, tıbbi
yöntemlerin etkisiz kaldığı noktalarda devreye girerek, sağlamış oldukları
yararlarla bilim dünyasını da hayretler içinde bırakmaktadırlar. Bu, büyük bir
bilgi birikimi ve binlerce deneye dayanan bir tecrübenin ürünü olarak, konunun
uzmanları tarafından yapılan bir uygulama olmalıdır ve de taşların yanı sıra,
diğer doğal ürünlerin de nerede ve ne zaman kullanılacağı çok iyi bilinmelidir.
Ve bu taşların harici olarak kullanılması gerekir, kesinlikle dahili olarak
kullanılmamalıdır.
Doğadaki doğal taşlar yıllardır çözülmeye çalışılmıştır. Yapılan bütün araştırmalar gösterdi ki
her bir doğal taşın insan vucüdana mutlaka bir etkisi, bir faydası olmuştur..
Dolayısıyla bütün organik taşların insanlığ faydası vardır. Sizde size en iyi gelcek doğal
taş için bize ulaşabilirisiniz